Çocuk yetiştirmek hiç şüphesiz çok emek isteyen zor bir iştir ve çocuğunuz büyürken mahrum kaldığınız birçok şey olabilir. Onun sağlığı için hayatınızdan çıkardıklarınız, o zorluk yaşamasın diye yaptığınız fedakarlıklar ve onun iyiliği için vermek zorunda kaldığınız kararlar zaman zaman sizi zora sokabilir. Bebek dünyaya geldiğinde o kadar korunmaya muhtaçtır ki, bu durum doğal olarak ebeveynleri korkutur ve onları korumacı ve hassas bir yapıda olmaya iter.
Toplumuzda aşırı koruyucu ebeveyn davranışları genellikle iyi çocuk yetiştirme belirtisi olarak algılanabiliyor. Çocuğunun ağlamaması için bir dediğini iki etmeyen, gözünü ondan ayırmayan, ihtiyaçlarını o daha söylemeden sezip yerine getiren ebeveynler bu tavırlarının iyi anne-babalık göstergesi olduğunu düşünerek övünebiliyorlar.
Aşırı koruyucu, müdahaleci anne-babalar çocuklarını adeta pamuklar üstünde yetiştirirken onlara kendi elleriyle verdikleri kalıcı hasarı hiç fark edemiyorlar. Çocuk büyüyor, gelişiyor; okul sürecine başlıyor ve sudan çıkmış balığa dönüyor. Evinde bir kral -kraliçe edasıyla büyütülürken bir de bakıyor ki, artık sınıftaki her öğrenci kadar özel, çok özel değil. Parka çıkıp diğer çocuklar gibi merdivenden çıkıp kayması gerektiğinde kayamıyor, yemekhanede bütün çocuklar yemeğini yerken, kaşık bile kullanamıyor.Hayat evdeki kadar kolay ve etrafındaki insanlar anne-babası kadar özenli ve hassas olmuyorlar. Okul sürecine zorlanarak başlıyor. İşte o ilk yıllardaki anne-baba tutumlarının ve pamuklar üzerindeki konforun bedelini hayat boyu ödemeye mahkum olan da çocuğun ta kendisi oluyor.
Aşırı korumacı ve müdahaleci anne-babanın çocukları:
Nefes aldırmayan kontrol ve denetleyiciliğin, aşırı koruma ve kollayıcılığın ya da boğucu ilgi ve şefkatin çocuğun sağlıklı gelişimi üzerinde kalıcı olumsuz etkileri vardır. Bu etkiler ilk yıllarda fark edilemese de zamanla geri dönüşü olmayan sonuçlar doğurabilir
Aşırı koruyucu ebeveynlerin çocukları; sürekli birinin varlığına ihtiyaç duyan bağımlı…
Özgüveni yeterince gelişmediği için, hata yapmaktan korkan, hareketsiz ve tepkisiz…
Hayatla başa çıkmakta zorlanan…
Hassas, içe kapanık, reddedilme korkusu nedeniyle kendini ifade etme zorluğu yaşayan kişilere dönüşebilir.
Okul, arkadaş çevresinde başlayan sorunlar, ilerleyen yıllarda evlilik ve iş yaşamında da belirginleşmeye başlar. Sosyal, iş ve aile yaşantısında uyum sorunları yaşar. Tekrarlayan baş edememe öyküsü psikiyatrik destek almasını gerektirecek düzeye varabilir.
Peki, çocuğumuza nasıl davranmalıyız?
Çocuklara rahatça hareket edebilecekler ama bunun yanında sınırları belli olan bir yaşam alanı vermek önemlidir çünkü kendilerini ve çevrelerini keşfetmek için hem bu alana hem de sınırlara ihtiyaçları vardır.
Ebeveynlere düşen en önemli sorumluluklardan biri çocuğa destek olurken onu bir yandan da hayatın zorluklarına ve yetişkinliğe hazırlamaktır.
Çocuklara yaşlarına ve gelişme düzeylerine göre sorumluluk verilmelidir. Bu sorumlulukların başında kendini besleme ve kendi yatağında yatma gelir. Sorumluluğun çocuğa ait düzenli görevler olduğu unutulmamalıdır. Örneğin yemeğini yemek istemediğinde annenin yedirmesi, kendi yatağında yatmak istemeyince ebeveynin yatağına uyumasına izin verilmesi, oyuncaklarını toplama sorumluluğunun kazandırılması hedeflenen çocuğun oyuncaklarını toplamadığında ebeveyn tarafından toplanması gibi tolerans yapılmamalıdır. Sorumluluk vermek için ileri yaşların beklenmesi doğru değildir. Bu tutum hem ailenin hem de çocuğun zorluklar yaşamasına neden olur. Bu nedenle çocuğa 2-3 yaştan itibaren kolaydan zora doğru bir takım sorumluluklar verilmeye başlanmalıdır. Sorumluluk alması sağlanan ve kendi başına bir şeyler başarmasına izin verilen çocuğun kendine güveni de gelişecektir.
Mümkün olduğunca çocuğunuza ona güvendiğinizi ve onun güzel şeyler başarabileceğini düşündüğünüzü hissettirin. Böylece onun da kendisine olan inancı artacaktır. Bu tür mesajlarla büyüyen çocuklar ilerde kendilerine daha fazla güvenen ve değer veren bireyler olurlar.
Çocuklar dünyayı ilk aşmada anne-babalarının gözleriyle görür ve tanırlar. Çocuk kendisine nasıl davranılırsa doğru olanın o olduğunu, kendisinin de dünyayla aynı ilişkiyi kurması gerektiğini öğrenir. Bu tutum uzun yıllar devam ettiğinde kişilik de bu yönde gelişir. Beklentileri yüksek, inatçı, onaylatmaya ihtiyacı olan, bencil kişilik gelişme ihtimali artar.
Kendi korku ve kaygılarımızı çocuklara yüklememeliyiz. Unutmayalım ki korku ve kaygı bulaşıcıdır Kaygı ektiğiniz çocuklar büyüdüklerinde korku ve endişe içinde yaşamaya mahkum edilen yetişkinlere dönüşebilirler
Bu sayfa 393 kez görüntülenmiştir.